Handan Koç’un Muhafazakarlığa Karşı Feminizm Kitabı üzerine
bü’de kadın gündemi
Büşra Üner
Feyza Arlı
Zeynep Nisan Günç
Türkiye’nin giderek muhafazakârlaşması siyasette ve toplumsal ya-
şamda dini referansların öne çıkması pek çok kadının hayatını etkile-
diği gibi biz üniversiteli kadınları da doğrudan etkiliyor. Bu çerçevede yürüttüğümüz tartışmalar sırasında okuduğumuz kaynaklardan biri
de Handan Koç’un Muhafazakarlığa Karşı Feminizm adlı kitabıydı. Bu
yazıda muhafazakâr ve neoliberal politikaların kadınlar üzerindeki etkilerine değinerek Handan Koç’un kitabının açtığı tartışmaları değerlendireceğiz.
Muhafazakâr ve neoliberal devlet politikalarının kadınların ya-
şamlarına etkileri
Diğer yazılarda da değindiğimiz gibi neoliberal ekonomi politikaları
ve muhafazakâr, dindar ideoloji özellikle seküler kesimden kadınların
yaşamını oldukça etkilemektedir. İdeal kadına aile dışında bir yaşam
sunulmadığını söyleyebiliriz. Bunun siyaset alanındaki en önemli
göstergelerinden biri 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülmesidir.
Hükümetin kadını, aile içinde tanımlayan politikalarına ve söylemle rine sürekli maruz kaldık ve kalmaya devam ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir.” sözleri, kadınlara üç çocuk doğurmalarını neredeyse her fırsatta söylemesi, anne olmayan kadını yarım kadın olarak tanımlaması akla gelen ilk örnekler. Geçtiğimiz aylarda Müslüman ailelerin doğum kontrolü yapamayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı doğum kontrolü tartışmalarını bu kez dini referanslarla gündeme getirmiştir. Bu tarz açıklamaların ülke gündemini değiştirmeye hizmet ettiği söylense de asıl yapmak istenen aileye bağlı tek tip bir kadın modeli yaratılarak heteroseksüel aile kurumunu güçlendirmektir. Bunun hukuk alanındaki son örneklerinden birini Mayıs ayında “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”nun önerdiği kanun maddelerinde de görmüş olduk. Kamuoyunda boşanma komisyonu olarak anılan bu komisyon boşanmaları önlemek için arabuluculuk mekanizmasını ve aile danışmanlığı uygulamasını, nafakanın süresinin sınırlanmasını ve en önemlisi 15 yaşındaki çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesini öneriyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddet her geçen gün artarken bu şiddeti önlemek yerine boşanmanın önüne engel koyuyor.
Bunun yanında nüfus artışının devam etmesi ve ülkenin genç nüfu sunun korunması ekonomik gerekçelerle desteklenmektedir. Toplu mun muhafazakârlaşmasına yönelik politikalar dönemin neoliberal ekonomi politikalarıyla birleşince kadınlar üzerinde daha büyük bir yük oluşturmaktadır. Neoliberal ekonomi politikalarıyla devlet, sosyal
yardım politikalarını azaltmıştır. Çocuk ve yaşlıların bakımı devletin
değil kadının, aile içindeki rolünden kaynaklı, bir sorumluluğu haline
dönüşmüştür. Toplumda yoksulluk artmış , bu yoksulluktan en fazla
etkilenenlerden biri de sosyal haklardan mahrum bırakılan kadınlar
olmuştur. Diğer yandan neoliberalizmin çalışan kadınlara sunduğu
“Kadın İstihdam Paketi” ile birlikte evde çalışma, yarım gün çalışma, esnek çalışma saatleri gibi fırsatlar muhafazakâr politikalarla birleşince kadın ev içine hapsedilmektedir.
Handan Koç’un Muhafazakarlığa Karşı Feminizm kitabı üzerine
Kulüp içerisinde az önce bahsettiğimiz tartışmaları yürütürken Handan Koç’un Muhafazakarlığa Karşı Feminizm (2) adlı kitabını okuma imkanı
bulduk. Handan Koç, Türkiye’de 1984 yılından beri feminist hareketin
aktif katılımcılarından biri.
Feminist harekete katıldığı ilk yıllarda Kadın Çevresi’nde çalışmış; bunun yanı sıra Feminist Dergisi ve Pazartesi kolektifinde yer almıştır. Muhafazakarlığa Karşı Feminizm adlı kitabı ise çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenerek oluşturulmuştur. Kitabın önsözünde bu kitaptaki yazıları kaleme almasının sebebini 2002 yılında Yalçın Akdoğan’ın Muhafazakar Demokrasi adlı AKP manifestosunu yazması olarak göstermiştir. (3)
Yazar bu kitabıyla, muhafazakâr demokrasi ile kadınların eşitlik, özgürlük, kurtuluşları arasında bir çelişki yaratıldığını söylemekte (4) ve 2000’lerden
beri süregelen ve AKP’nin iktidara gelmesiyle her geçen gün yükselen
İslamcı ve yeni muhafazakâr düşünceyi tartışmaktadır. Handan Koç,
yazılarında Türkiye’deki ataerkil ve muhafazakâr sistemi feminist bir
perspektifle eleştirmiştir. Feministler olarak dernek, aşiret, tarikat gibi
muhafazakâr ideolojinin örgütlendiği alanları eleştirmemizin önemli olduğuna dikkat çekmiştir. Bunların yanı sıra, yazılarında muhafazakârların kadın bedenine, cinsel hayata ve kürtaj tartışmalarına yönelik bakış açılarını analiz etmiştir.
Bizler de kitabı okuyup kulüp arkadaşlarımıza sunumunu yaptıktan sonra muhafazakârlığa feminist bakış açısıyla yaklaşan az sayıda kaynak bulunduğunu konuştuk. Bu sebeple, Muhafazakarlığa Karşı Feminizm kitabında derlenen bu yazıların muhafazakârlık üzerine yaptığımız tartışmaları beslediğini söyleyebiliriz. Handan Koç, muhafazakâr ideolojinin kadın bedenine, cinsel hayata bakışını anlatırken kullandığı referanslarla da İslamcı öğretinin hakikatlerini, İmam Gazali, Said Nursi gibi İslam bilginlerinden verdiği referanslarla, okuyucuya kanıtlama yoluna gidiyor. Bununla birlikte, sıklıkla başörtülü, muhafazakâr kadın temsili ve başı açık, muhafazakâr olmayan kadın temsili arasında karşılaştırmalarda bulunuyor. (5)
Kitaptaki birçok yazı Gülen cemaatinin tarihine dair ayrıntılı bilgiler içeriyor ve Gülen cemaatinin yükselişine ayrıntılı bir şekilde ışık tutuyor. Handan Koç Gülen cemaatinin kadına bakışını analiz ettiği “Sızıntı ve Kadınlar” (6) adlı yazısında Gülen Cemaati’nin yayıncılık üzerinden örgütlendiğini; ancak, yayımladığı Sızıntı dergisinde kadına dair çok az sayıda analize yer verdiğini söylüyor. Bu yazısında öncelikli olarak Gülen cemaatine fikren bir bağlılık duyan kişiler olduğunu, medya organlarının da bunu desteklediğinden bahsediyor. Ancak, bu fikir bağlılığın sebebini bilemediğimizi söylüyor. Yazının ilerleyen kısımlarında da kadınların cemaatte nasıl görüldüğünü analiz ederken bazı saptamalarda bulunuyor.
Öncelikli olarak dergilerin kapak tasarımlarının bu dünyaya ait olmayan metafizik bir evreni anımsattığına değiniyor. Metafizik bir dünyayı simgeleyen bu görsellerle de Gülen cemaati İslamcı öğretiye, vahyin üstünlüğüne ve Sünni fıkıhların yol göstericiliğine gönderme yapmakta. Bu noktada Handan Koç, Gülen cemaatinin akılcı dünyaya öykünenleri yeni bir metafizik dünyada örgütlemek istediğini söylüyor. İkinci olaraksa başörtü meselesinin kadın hareketi için önemli bir tartışma olduğunu anlatırken İslamcı kadın hareketi içerisindeki kadınların çok azının Gülen cemaatine
dahil olduğuna dair bir saptamada bulunuyor. Bu görüşünü Gülen
cemaatinin başörtüyü araçsallaştırması olarak temellendiriyor. Yani,
kadınlar başörtü mücadelesinde ön plana çıksalar da bu onları siyasal alanda yönetici yapmamakta ve söz sahibi konuma getirmemekte. Sızıntı dergisi de kadınların başörtü mücadelelerini gündeme getirmek yerine kadını yine annelik ve ahlak üzerinden tanımlıyor. Bunun yanı sıra, Handan Koç kitaptaki yazılarda muhafazakâr İslamcı kadınların
da söylemlerine yer vermekte. Bu söylemleri de kendi düşünceleri ile
karşılaştırarak kendisinin muhafazakâr ideolojiye mesafeli bir duruş
sergilediğini söylemekte. Aslında okuduğumuz bu yazılar ve yazılardaki referanslar bizlere Handan Koç’un muhafazakâr İslamcı ideoloji hakkında derin bir bilgisi olduğunu göstermekte ve Türkiye’de 2000’li yıllarda muhafazakâr ideolojinin nasıl yükseldiğini anlatarak bunda AKP ve Gülen cemaati arasındaki değişen ilişkinin rolüne vurguda bulunmaktadır.
Türkiye’de her geçen gün üzerimizde daha çok hissettiğimiz İslamcı
muhafazakâr baskıyı ve daha çok Avrupa’da sekülerizm adı altında yapılan islamofobik baskıları, dosya çalışmamız boyunca nasıl değerlendirmemiz gerektiği sürekli tartıştığımız bir noktaydı. Farklı tahakküm ve baskı biçimlerini bir arada ve birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında incelemeye çalışan bir grup olarak ataerkil ve islamofobik baskıların yeri geldiğinde aynı sonuçları doğurabileceğini düşündüğümüzden İslam’ı ya da dini direkt olarak reddeden bir tutum içinde olmamaya çalıştık. Ancak, bir yandan da İslam’daki ataerkil dayatmaların tartışılabilir ve eleştirebilir olduğunu düşündük.
İlk olarak, Handan Koç feminizmin İslamcı öğreti ile doğrudan mücadele etmesi gerektiğini söylüyor ve bu durumu İslam’ın kadınlara aile dışında varoluş hakkı vermemesi ile gerekçelendiriyor. (7)
Burada İslam dininin feminizme kapalı olduğu hatta kötü niyetli bir okumayla Müslüman kadınların feminist olamayacağı gibi bir yorum çıkabilir. Oysa İslam dinini feminist bir perspektifle yorumlamaya çalışan Müslüman feministlerin açtığı tartışmalar da mevcut. Önceleri Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi şimdilerde ise daha çok Reçel Blog altında çalışmalarını takip ettiğimiz dindar kadınların İslam’ı farklı bir
açıdan ele almaya ve var olan yanlış algıları dönüştürmeye çalıştığını
biliyoruz. Yazarın bu çalışmalara değinmemesi kitaptaki bir eksiklik
olarak değerlendirilebilir. Kulüp içerisinde kitap üzerine tartışmaları yaparken aramızda Müslüman ve dindar arkadaşlarımızın olması konuyu farklı açılardan ele almamızı sağladı. Dini inancı olan herkesin muhafazakâr ideolojiyi benimsediği çıkarımının yapılamayacağı konusunda ortaklaştık. Ayrıca, muhafazakârlığın sadece din üzerinden ilerleyen bir şey olmadığını; birçok muhalif hareketin de belli konularda muhafazakârlığa düşebileceğimizi konuştuk. Dolayısıyla, feminist hareketin doğrudan İslam ile değil de kadınların hayatını pek çok yönden etkileyen muhafazakâr, erkek egemen ideoloji ile mücadele etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aslında Handan Koç da, kitabın adından da anlaşılacağı üzere, feminizmi muhafazakârlığa karşı bir ideoloji olarak kurguluyor; ancak, Handan Koç’un muhafazakârlığın İslamcı öğretiyi benimsemek ile aynı şey olduğu yanılgısına düşüyor. Handan Koç’un kitabında, dindar kadınlar gibi Müslümanlığın içindeki muhalif görüşlerin de genel olarak eksik olduğunu görüyoruz. Handan Koç, İslam düşüncesini anlamaya çalışırken Gazali ve Said Nursi gibi çok eski referanslarla ele alıyor ve bu durum günceli ve muhalif düşünceleri yansıtmakta eksik kalıyor. Başörtüsü konusunda yazdıklarından ise, kişinin kendi isteği ile örtünmeyi isteyebileceğini düşünmediği gibi bir anlam çıkabiliyor . “Korkmaktan Kormak” adlı makalesinde başörtüsü takmayı din tarafından koyulmuş ağır bir yasak olarak açıklıyor. (8)
Okurken oldukça bilgilenme imkanı bulduğumuz bu kitapla ilgili tartışmalarımızı Handan Koç ile de paylaşmak istedik ve kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşiyi bültenimizin ilerleyen sayfalarında bulabilirsiniz.
Dipnotlar
(1) Handan Koç, Muhafazakarlığa Karşı Feminizm, Güldünya Yayınları, İstanbul, 2015.
-(2) Handan Koç, Muhafazakarlığa Karşı Feminizm, Güldünya Yayınları, İstanbul: 2015.
(3) A.g.e., s.9.
(4) A.g.e., s.9.
(5) A.g.e., s.65.
(6) A.g.e., s.123.
(7)Handan Koç, Muhafazakarlığa Karşı Feminizm, İstanbul: Güldünya Yayınları, 2015, s.9
(8) A.g.e., s.85.