Handan Koç’la türban üzerine
Son dönemde türban sorunu YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın üniversitelerde türbana yeşil ışık yakan açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Türban özgürlük mü, tercih mi, dogma mı? Siz bir feminist olarak türban hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türban tartışmalı bir terim. Türban, başörtüsü, tesettür bir tür örtünmeyi anlatıyor. Ben Türkiye’de kadın özgürlüğü açısından tehdit unsuru olan” örtünme “den tesettür olarak bahis etmek gerektiğini düşünüyorum. Buna tesettür denmeli çünkü herhangi bir saç örtme veya giysi biçimi değil, bütünü olan bir şeyin parçası söz konusu. O bütün de İslamcı ideolojidir. Bizler bir tür İslam yorumunun kadınlar tarafından uygulanması ile karşı karşıyayız. Bu kuran da yeri olduğu söylenen bir öğüt ve Hanefi mezhebinden olanların özellikle savunduğu bir uygulama. Ama kadınlar tarafından uygulanmasını sağlayan ve bunu kadınların yaşam biçimi haline getirilmesini sağlayan tek şey kuran değil bence. Çünkü Kuran’da böyle bir bütün ve tek tip örtünme önerisi yok. Dolayısıyla bir kadın Müslüman olduğu için asla ve asla örtünmek zorunda değil.
Bugün Türkiye’de de gördüğümüz şekilde kadınların saçının tek bir telinin dahi görünmeyecek şekilde başını örtmesi dini değil politik bir hal. Bu tavır 30 yıl önceden gelen politik bir mücadeleyle oluştu. Yukarıdan aşağıya tıpkı cumhuriyetin toplum mühendisliği gibi bir sistemi olan, ama var olan rejime muhalif olan ve gerekçesini kutsal addedilen bir dogmaya dayayan bir ideolojinin çabasını yansıtıyor. Tesettür onların inançlı uğraşı ve mücadelesiyle yaygınlaşmış, benimsenmiş, savunulan bir şey haline gelmiştir. Dolayısıyla tesettürü veya sizin deyişinizle türbanı tartışırken yukarıdan aşağıya din büyükleri, cemaat önderleri ve kuranı belli bir şekilde yorumlayan yorumcular tarafından dayatılmış yeni bir tür “gericilik” olarak tanımlayarak ilerleyebiliriz. Ben bugün içerisine “kep” takılarak üzerinin belli bir şekilde bağlanılan başörtüsü şeklinin son 25 yılın toplum mühendisliğiyle oluşturulduğunu düşünüyorum.
Türbanlı kadınlar bunun kendilerine dayatılmadığını inançları gereği bunu yapmak istediklerini ve bunun tamamen kendi tercihleri olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de türban özgürce seçilen bir tercih midir?
Örtünme özgürlük getirir, özgürce yapılan bir tercihtir tezi bir tür demokrasi mücadelesi içerisinde anlamlandırılmış bir şey ama bu da dayatma bir fikirdir. Sade bir akılla düşünen bir kafa bu tür engellemenin özgürlük getireceğini zor kabul eder. Belki bazı engellemeler özgürlük getirebilir. Ama bu egemenlerin engellenmesi olursa söz konusudur. Zaten yüzyıllardır eşit varlığı kabul edilmeyen kadınların engellenmesi nasıl özgürlük getirir. Öte yandan diyelim ki içki özgürlüktür ama içki insanın özgürlüğünü engelleyebilir. Zihinsel imkânlarınızı kullanamazsınız, hareketleriniz değişir veya yaşamsal faaliyetlerinizde düzensizlikler oluşur. Ama bu keyfi bir konudur. Türban da kadınların yaşam biçimini yönlendiren şey keyfi bir özgürlük arayışı mıdır yoksa bir emre itaat mi? Düşünmek gerekir.
Başörtüsünün özgürlük getirdiği tezinin dayandığı taban 80 sonrası yeni gericilik diyebileceğimiz ideolojinin içinde yer alan bir çeşit anti Kemalizm’dir. Türkiye’de ki bütün sol devrimciler, sosyalistler anti-Kemalist’tir. Mahir Çayan hayatının en büyük tezlerini Kemalizmi eleştirmek, Kemalizm’in Türk toplumunu neden eşit ve adil bir toplum haline getiremeyeceğini anlatmak üzere kurmuştur. Benzeri düşünceleri savunanlar düzen tarafından katledilmiştir. Ama 80 sonrası yükselen Kemalizm eleştirisi düzenle uyumlu, rejimle problemlidir. Demokrasinin toplumun bir tür merkezi düzenden çıkılarak ademi merkeziyetle, küçük bölgesel inisiyatifler, önderlikler, cemaat ve güçler tarafından yönlendirilmesiyle elde edilebileceğini savunan tezlere dayandırılmıştır. Öyle ki bu dönemde Avrupa birlikçiliği, sivil toplumculuk ve post modernizm ve geleneksel Türk İslamcılığı aynı düşünce kulvarına düşmüştür. . Dolayısıyla Türk İslamcılığı bu dönemde şunu deme imkânı bulmuştur; biz de Türkiye’de merkezi kurucu cumhuriyet tarafından dışlanmış, kabul görülmemiş bir görüşün taraftarıyız bizim Kemalizm eleştirimizle sizinkiler bir. Bu yeni gerici kulvar, tesettürle yaşamayı desteklemeyi adeta özgürlükçü bir misyon olarak dayatıyor.
Buradaki saçmalığı anlamak için kadın olmak gerekmez ama kadınların çoğu şunu çok iyi bilir hiçbir zaman İslamcı düşünce kadın erkek eşitliğini ve özgürlüğünü savunmaz. Tesettür fikriyatının dayandığı Vahiy ve Kuran kadın erkek eşitliği, kadınların özgürlüğü fikrine kapalıdır. Kadının güçsüzlüğü ve korunması gerektiği fikrine dayanır.
Türban bir dayatma ve bir dogmanın dayatması. Peki, dogma ve dayatmaların etkisinde bir bilinci ve mücadelesini üniversiteyle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üniversitenin bilime inanan, aydınlanmacı kimliğinin uzun zamandır yok edildiğini düşünüyorum. Üniversiteler bilimsel düşüncenin gelişmesine hizmet etmek konusunda gün geçtikçe geriye düşmekte. Üniversiteler önemlidir ama kadınların çok azının hayatı orada geçer. Bir de şu var. Dindar olup asi olunamaz demek yanlıştır. Bu bizi pir sultan abdala kadar götürür. Bu konuda hep nasıl bir din anlayışı ve inanç ideolojisi diye düşünmek zorundayız. Bugün dindarlık ve dinciliğin ayrımını yapmalıyız. Şöyle bir şey oluştu bir öğrenci örtünüyorsa ona saygı duyulmalı? Neden? Örtünme saygı duyulacak değil sorgulanacak bir tercihtir. Feministlerin, Devrimci kadınların eşitlik isteyen herkesin karşı çıkması gereken bir şeydir. Ben başımı örtüyorum farklıyım benim bu farklılığıma saygı göstermezseniz muhalif değilsiniz diye üretilmiş bir diskur var.
Üniversite de herhangi bir yerde de farklılığa saygı ötekileştirmeye hayır demek neden gerekli olsun ki? Bir fikir sahibi olan kişi kendisine düşman olanları elbette ötekileştirecek. Aksi düşmana hizmettir. Bu ezilenlerin mücadelesinin kaçınılmaz ön koşuludur? Yeni solcu gericiliğin ürettiği bir fikir var bu da şu: hele şu İslamcılar haklarını bir alsınlar onlarla sonra mücadele ederiz. Bu kabul edilemez. İslamcılarla mücadele etmeyelim çünkü onlar başörtüsü hakkı için mücadele ediyorlar diyemeyiz. Çünkü biz zaten kadınların kapatılmasına karşıyız. Türkiye uzun süredir ve şu anda da milli görüş geleneğinden gelen bir hükümet tarafından yönetiliyor. Şimdi hal böyle iken kadınların başörtüsü takmasına karşı çıkmak için önce onların okuma özgürlüğünü elde etmesi gerekir dememiz muktedirlere, iktidardaki gericiliğe hizmet etmektir.
Ama üniversiteye örtülü girmeye karşı çıkmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Biz üniversitede başörtüsüyle okuma özgürlüğüne değil örtünmeye karşı çıkmalıyız. Üniversitede tesettürle okuma kadın hareketi açısından üzerinde hem fikir olunması gereken bir konu değildir. Ama Kadınların üniversitede ve her yerde kapanmasına karşı mücadele etmek gerekir. Bunda hemfikir olmakta yarar var. Biz kadınlar açısından şöyle olamaz, önce İslamcı olduğu için zorluk çeken kadınlara destek verin çünkü bir kadın hareketi varsa bunu görevi bütün kadınların sorunlarıyla uğraşmaktır diye düşünemeyiz. Kadın hareketi kadınların kendini iyi hissetmesi için değil eşitlik, özgürlük ve erkek egemenliğinden kurtuluşu için mücadele eder. Kadın hareketi “fıtraten doğuştan eşitlik fikri benim için kabul edilemez, bir kadının görevi öncelikle anneliktir “diyen bir başbakana karşı mücadele etmeyen bir şey olamaz. Eşitlikçi bir gençlik hareketi üniversitede İslamcı görüşleri savunanlarla aynı safta olamaz. Ama gençlik hareketi Üniversitenin kapısında kadınlar başını açacak mı açmayacak mı diye gözetleyen göz uğraşan el de olmamalıdır. Kapanma kapanmayı savunanların, erkek egemenliğinin davasıdır. Bu dava ile bağlantılı olduğu için tesettürle mücadele edilmelidir.
Son olarak üniversitede nasıl bir tavır almalı? Türbanlı kadınların gerçek özgürleşme mücadelesi ne olmalıdır ve bu mücadeleye nasıl katılır?
Üniversiteler tesettürle yaşamayı vaaz eden dinci düşünceye karşı mücadelenin koçbaşı olmak durumunda kalıyor sık sık. Çünkü “örtü” nereden bakılırsa bakılsın onların bayrağı ve okuma hakkını elde ederlerse büyük propaganda malzemesi elde edecekleri düşüncesindeler. Ama bu bir aldanma, çünkü bir nevi bayrak zaten ellerinde. Üniversitelerde zaten başı örtülü okunuyor. İktidara baktığımızda YÖK’e baktığımızda İslamcı bir kadro görüyoruz. 2000’lerin dincisi İslami devrim yapmayı düşünmüyor ama toplumu dinselleştirerek dönüştürmeyi hedefliyor. Referanslar dine dönüyor. Bu içerikle mücadele etmek gerekiyor.
Üniversitede başörtülü yaşamayı savunan kadınlarla kadınlar olarak dişe diş mücadele etmek gerekir. Bu mücadele başörtüsüyle üniversiteye girişinizi savunuyorum veya savunmuyorum diye yapılmak zorunda değil. Onlara neden örtünüyorsunuz diye sormak gerekir. Demokrasi için diyorlarsa Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlamasınlar. Tüm kadınlar olarak Tayyip Erdoğan’a sen eşitlik karşıtı bir şefsin, erkek egemenliği savunucususun, kadın erkek eşittir bile diyemiyorsun desinler.
Hiç ilmihal okumadıysanız okuyun derim. Bu İslami yaşam rehberlerinde kadınlara doğumlarından itibaren nasıl davranacakları madde öğretilir İslamcı kadınlarla veya kendini öyle tanımlamayan tesettürlü kadın öğrencilerle bu kitapçıklar üzerine madde tartışmadan bence feminist mücadele de, kadın eşitliği mücadelesi de ilerlemez. Feminist olsun olmasın kadın hareketinin temel iddiası iki cins arasında doğuştan olan farklılıklar neden erkeklerin toplumsal –ekonomik üstünlüğüne yol açıyor diye sormaktır.
Üniversitede başı örtülü okumak isteyen bir öğrenciye sormalıyız: Kuran kadınların şahitliğini neden değerli bulmuyor? Onlar da statüko filan diye kıvırtmadan cevap vermeliler. Hazreti Muhammed’in çok eşli hayatı ortada iken, bir kadın eşine karşı çıkarsa şiddeti hak eder diyen dini yaklaşımlar meşru iken bu konuda ne düşündüklerini açıkça anlatıp öyle uğradıkları haksızlıklarla ilgili yakınmaları gerekir. Kapalı yaşamak isteyen kadınlar kadın erkek eşitliğine inanıyorlarsa neden erkekler örtünmüyor ben örtünüyorum diye sormak zorundadır? Bu basit ama anlamlı olan temel sorudur.
Benim feminizm açısından bakınca gördüğüm şudur: Kadınlar erkekleri rahat ettirmek için örtünülüyor. Bu da kadınları rahat ettiriyor. Bu işte erkeklere yani nişanlıya, kocaya, babaya, erkeklerin düzenine verilen bir hizmet bu hizmete duyulan bir inanç var. Bundan çıkılmadan özgürleşilemez.
Bilimsel hayat konusuna gelince. Bilimsel hayat başka, okuma hakkı başka. Okumaya hakları olabilir ama bilimin karşısına vahiyi geçiren bir ideolojiye hizmet etmek konusunda kararlı iseler karşılarında onlara düşman özgür aklı savunan insanları bulmaları doğaldır. Vahiye karşı aklı savunmayı, özgürlük karşıtlığı olarak değerlendirenler dinciliğe hizmet eder bence…