Biraz Zeyna gibi olmakta bir fenalık yok
Handan Koç – Pazartesi Dergisi, Sayı 23, Şubat 1997
Televizyonda Zeyna’yı tesadüfen, ilk defa, belirsiz eski zamanlarda geçen filmlere meraktan, biraz da Pazar günü vakit bolluğundan seyrettim. Zeyna’yı o bölümde öne çıkan bir “kahraman” zannetmiştim. Sonra diziye adım veren bu kadın savaşçının “esas kahraman” olduğunu anladım. Denk düşürdüğüm zamanlar, beğenip eğlenerek seyreder oldum. Eşle dostla konuşurken anladığım benim çevremdeki yetişkin erkek-kadınlardan ziyade çocuklar izliyor bu diziyi. Zeyna’yı güzel bulan pek az erkek var, yine benim çevremde.
Birisinin dedikleri hoşuma gitti, gazetedeki fotoğrafını gösterip, şuna baksana güzel değil mi diye sorduğumda, “orda yere doğru bakıyor, kafasını kaldırdı mı gözleri insanı delip geçer onun,” dedi. Ah!
Kadınlann aklını başmdan alan akıl-kuvvet-iktidar ifadesi delici bakışlar! Erkeklerde ne arzu, ne hayranlık; olsa olsa, yolunu bu kadınlardan uzak tutma etkisi yaratıyor, hele bu bakışlara boyun eğdirme ihtimali Zeyna’daki gibi hiç yoksa.
Şimdi bu Zeyna güzel mi-çirkin mi konusu, film kahramanımn rolüyle birlikte düşünülüyor. İri yan Rus kadınlarının, ülkemiz erkeklerinden gördüğü cinsel ilgi, bu fiziğin bizde tutulduğunu gösteriyor. Kılıcım, narasım, tek başma sahip olduğu iddialan bir yana atmış bir Zeyna’nın erkeksi bulunmayacağını sanıyorum. Kadmlann Zeyna’yı güzel bulmamalarını ise, hele akılhlarsa, kendilerini bağırtkan bir savaşçıyla benzeştirmeye niyetlerinin olmamasma bağlıyorum. Ben Zeyna’yı bir çok manada beğeniyorum.
Bir bölümde, başında bir çok bela ve düşman tehdidi olan bir köyü, kahramanımız başkalarıyla işbirliği yaparak, sezgilerini kullanarak ama esasen çata-çat kavga ederek kurtarmıştı. Artık köy ahalisinden ayrılma zamanı gelmiştir. Köyden, üç çocuğu olan, her an çocuklarıyla beraber, munis yüzlü, yakışıklı, sarışı, dul bir adam Zeyna’ya gönül düşürmüştü. Zeyna da ondan muhabbetini esirgemiyordu. Neyse çocuklar ve adam kadının gözlerinin içine bakıyor, çocukların gözlerinde bir üvey anne adayına değil, hayallerini süsleyen bir kahramana yönelmiş bir hayranlık ve beraber olma arzusu var. Adamsa Zeyna’yı her manada beğeniyor ve ama onunla hiç bir savaşçılık rekabeti havasında değil. O sağlam, dürüst, çocuklarına, toprağına bağlı ve daha önce belirttiğim gibi yakışıklı bir erkek. Prenses le “aşık atmaya” merakı yok, ona “âşık”. Zeyna da ilgisiz değil ama duramaz, onu bekleyen dağlar, yollar, kurtanlacak insanlar var. Atma atlayıp biraz üzgün gidiyor, adam ve çocuklar onu anlıyorlar. Bu b.lüm beni elimde çay, kafamda hayaller ve düşüncelerle terk edip gidiyor. Ben bu kadının en çok kendinden emin olmasına hayranım. Kadın azimli, kararlı. “Rambo”lar, “Conan”lar gibi kararlı, fakat deri elbiselerini bir tarafa bırakırsak, iri-yan, sağlığı, neşesi yerinde, geniş, beyaz bağrı, uzun siyah saçlan, mavi gözleriyle, ailesinden olsa insana güven verecek bir abla, bir yenge diye de düşünmek mümkün Prenses Zeyna’yı. İri, beyaz, kuzeyli bir kadın en nihayetinde ve Van Damme, Shwarzeneger vs. gibi fazla şişirilmiş kaslan yok. Neyse, gayet iyi kavga ediyor Zeyna, kuvvetli kadın. Kavgadaki başarısı, kaba güçten ziyade, kadın kurtuluş hareketi soması yıllarda kadınlar arasında popüler olan dövüş tekniklerinden ilham almış. Gerçi TV’de birçok filmde dövüş sporlarında usta kadınlar görmüştüm. Onlar da rujlan, saçlan, seksapelleri yerinde bir halde, bazı k.tülere gerekli dersleri veriyorlardı. Ama onlar sadece filme serpiştirilmiş kişilerdi, “esas” değildiler.
Hadi “esas kahraman” olmasınlar, bir şey daha eksikti onlarda. Saygı uyandırmıyorlardı. Oysa Zeyna öyle mi, kendisiyle ve başkalarıyla ahlaken de hesaplaşıp duran birisi. Bizim Malkoçoğlu-Karaoğlan edebiyatındaki gibi millet-din sokuşturmalan da yapmıyor pek. Belirsiz bir zamanda, dünyada iyilik, güzellik, adalet için dolanıp duran bu kadındaki bağımsızlık da hoşa gidici. Ben gençken, kılıç-tabanca gibi şeyler daha popülerdi. Bir ülkenin başka bir ülkeye karşı silahlı tabancalı direnmesi, bir grup kahramanın kendi ülkelerinin kaderini değiştirmek için icraatta bulunmalan fikri yadırganmaz, desteklenirdi. Bugün birkaçımız, yarınhepimiz istemediğimiz düzene karşı çıkarsak yerine yeni ve daha iyisini koyabiliriz diye akıl yürütülürdü.
Şimdi bu fikirlere hemen, “Ama biz şiddete karşı olmalıyız,” diye yekten sırt çevriliyor. Tamam, muzaffer yeni kahramanların şiddeti, yeni mağdurlar yaratıyor, ama dövüş sporlarında bu kadar mucizevi bir ustalık, yalnızlığa karşı bu kadar kayıtsızlık, ev-bark-döl gibi şeylere bu kesinlikte yüz çevirme gerçek hayatta mümkün olmasa da. biraz daha “Zeyna” gibi olmakta, korkusuz, ateşli, savaşçılara ara sıra özenmekte fayda yok mu?
Yaşımı başımı almış bir kadın olarak, tapılacak bir kahramana ihtiyacım yok, fakat kızım olsa onun hayranlığının “Prenses Zeyna”ya yönelmesinden hiç rahatsız olmazdım. Ne emperyalist, ne CIA ajanı, ne şovenist, üstelik en önemlisi kadın.
Handan Koç