30. yılında İran Devrimi’nin “gücü”
İran İslam İnkılâbı 30. yılı vesilesiyle İran’ın gücü etrafında pek çok yorum yapıldı. Obama’nın yakınlaşma çağrısı ve nükleerde kazanılan zafer bu yorumların arabaşlıklarıydı. Oysa Ahmedinejad aynı konuşmada “dünyadaki bütün çatışmaların kökeninde hak, adalet, ahlak ve insani değer eksikliği olduğunu” da söylemişti söylemesine ama devrimin bu alanlardaki başarısı veya başarısızlığı üzerinde pek durulmadı. Oysa eminim İranlıların hayatı bunlarla da belirleniyor. Mesela İranlı bazı kadınlar ısrarla, sadece hak ve adalet arıyor ama bulamıyorlar.
Devrimin gücü
1991’de yaptığı bir İran ziyareti sonrası Ali Bulaç şöyle yazmıştı(1) ”Uçağa binerken nasıl bir İranla karşılaşacağım benim için tam bir merak konusuydu. Havaalanında uçak bekleyen İranlı yolculardan yaklaşık 40 kadar hanım içinde sadece iki tanesi İslami usullere göre örtünmüşken, uçakta hemen hepsi başını örtüyor. Buna göre gevşek başörtüsü takan bu hanımların belli ki başlarının devrimle arası iyi değil. Ama yine de saçlarının bir kısmını açıkta bırakmakla beraber örtünme ihtiyacı hissediyorlar… Bu durum bile devrimin gücü konusunda az çok bir fikir veriyor. Gerçek şu ki İran’da laik muhalefetin orta vadede bile rejime alternatif olacak bir şansı yok.”
Gerçeklerin gücü
Ali Bulaç bir noktayı belirtmemişti. Humeyni kadınlara saçlarını göstermelerini hemen yasakladı. Bu yasağa her türlü ibadetleri özgür olan İranlı Hıristiyan kadınlar da uymak zorundadır, misafir giden ve İran vatandaşı olmayan kadınlar da. Bu gizli değil açık bir kural ve uymazsanız içeri girersiniz. Gerçeklerin bir kısmını aktarmayan yazarın “kadınların bu örtülü hali devrimin gücü hakkında fikir veriyor” yorumuna katılmak mümkün mü? Söz konusu olan vatandaşına istediğini yasaklayarak yaptırmaksa evet İran devrimi güçlüdür, ama kadınların eşitlik arayan sesi zorla boğuluyorsa o devrim güçlü müdür? 2006 yılında İranlı eşitlikçi bir grup kadın, bir milyon kişinin onayını almak istedikleri bir risale hazırladılar. Adı “Kadınların hayatında yasaların etkisi” idi. Eşitlikçi olmayan yasalara karşı, bu kitapçıktaki önerileri benimseyen herkesi imza atmaya, toplamaya çağırdılar. İran’ın kendine özgü siyasal kamplaşmaları içinde farklı yerlerde duran kadınlar ve sekülerizm yanlısı kadınlar adil bir medeni yasa için, bu imza kampanyasında biraraya gelmişti. Çalışmaları devam ediyor ama gözaltı, tutuklanma ve mahkûmiyetlerle. Bu broşür şu soru ile başlıyordu; “Neden şimdiki yasaları adil ve insaflı bulmuyoruz?”
Bu risaleyi iki sene önce İran’da birlikte toplantılar yaptığımız kadın dostlarımız bize vermişlerdi. Türkiye’ye dönünce İranlı bir dostum amatörce çevirdi ve adını asla belirtmemem için bana söz verdirtti çünkü müzik yapmak isteğini gemleyemeyip bunun yasak olduğu İran’dan Türkiye’ye iltica etmişti. Risaleden birkaç bölümü onun İran Azeri Türkçesi ile aktarmak istiyorum.
Kim erkeğe bu hakkı vermiştir?
“Düşünün ki geleneksel olarak bir ailede bir kızı evlendiriyorlar. Her şey çok güzel, düzenli bir şekilde gidiyor, damadın ailesi geliyorlar selam salâvat veriyorlar. Ve çok izzetle, saygıyla ikramla kıza büyük değer verdiklerini belli ederek alıyorlar gidiyorlar. O aile kızını baht evine gönderiyor amma hangi baht? Velev ki kız yanaklarında gözyaşıyla babasının evine dönmüş olsun. Eğer siz kızın ailesinden olsaydınız kızın problemlerini çözmek için mahkemeye giderdiniz. Eğer mesela deseydiniz ki bizim damat izin vermiyor ki kızım çalışsın. İzin vermiyor ki evden dışarı çıksın. Hatta bizi görmeye gelmesine izin vermiyor. O zaman deseydiniz ki kocası hasta kızımın cerrahi müdahale görmesine izin vermiyor. Ne yapalım? Size mahkemede bu erkeğin hakkı derlerdi. O zaman çok şaşırarak sorabilirdiniz ki kim erkeğe bu kadar hak ve hukuk vermiştir. Cevap çok sade olacaktır. Kanun.”
Müşterek cehennem olmasın
“Bizim ülkemiz İran’da evlilik önemli bir emirdir. Özellikle kadınların hayatında büyük bir etkisi vardır. Evlilik kadınların hayatında çok büyük bir değişiklik yaratır. Ama eğer biz medeni kanunun kitabını incelersek evlilik kararının bazen büyük ruhsal ve fiziksel problemleri kadınlara yaşattığını ve ömürlerinin sonuna kadar bu acıyla devam edeceklerini görebiliriz. Birinci adım bir kızın evliliğine babasının iznidir. Baba hayattayken izin vermezse kızı evlenemez. Eğer bir baba istemezseki kızı evlensin, eğer o kız üniversite hocası dahi olsa kırk yaşında bile olsa ömrünün sonuna kadar evlenemez, sadece çok mahkeme gezip heyetleri getirdiği şartlarla ikna etmesi gerekir. Birçok kişi bu işin felsefesini, büyüklere saygı olarak açıklıyorlar. Ama bizim sorumuz şu ki acaba sırf kızlar mı babalarına saygı duymak zorunda? Acaba erkek çocuklar saygı duymak zorunda değiller mi?”
Erkeğin yakını devlet
“İran medeni kanunlarına göre baba ve anne öldükten sonra erkek çocuklar kızların iki katı miras alıyorlar. Eğer erkek ölürse ve kadının bir çocuğu varsa kadın erkeğin malının sekizde birini alıyor. Eğer çocukları yoksa kadın kocasının mirasının dörtte birini alıyor. Ama kadın hiçbir zaman yerden, yani gayrimenkulden miras alamaz. Koca mülkü karısına geçmez. Ve en acı ve daha acı olan şu ki, eğer kadın ölürse ve kocası dışında varisi olmazsa kadının tüm malı eşine gidiyor. Amma eğer koca ölürse ve eşinin dışında hiç varisi yoksa sadece malının dörtte biri ve o da eşyalardan ve menkul kıymetlerin dörtte biri kadına gidiyor. Gayrimenkulden vermiyor. Ve kocanın malının kalanı da devleti gidiyor. Yani devlet o erkeğe kadının bir ömür birlikte yaşadığı o erkeğe o kadından daha yakındır”.
Bilenler bilir İran kanunlarında, kadının canının değeri erkeğin canının değerinin yarısı kadar. Bir milyon imza kampanyasının yürütücüsü kadınlar devletlerinin ABD’ye başkaldırmasıyla gururlandıkları kadar kendilerine adil davranması ile de gururlanmak istiyorlar. Ve yine aynı risalede diyorlar ki, “Çok şeyler var ki biz bilmeliyiz ama bilmiyoruz. Çok şeyler var ki onları bilmiyoruz ve hiç düşünmüyoruz bile”.
1) ‘İran İzlenimleri’, Objektif Yayınları, Haziran 1992, İstanbul