Nisan’da “Başörtüsü yasağı mağduru kadınların sorununu, bir kez daha hatırlatmak isteyen gazeteci- yazar Nazlı Ilıcak, gazeteci Nuray Mert, gazeteci-yazar Leyla İpekçi, sosyolog Pınar Selek ve Amargi Feminist Dergi İmtiyaz Sahibi Ülkü Özakın başlarına taktıkları örtüleriyle ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı dayanışma fotoğrafı çektirdiler” diye başlayan bir haber okuduk. Haberin devamında kadınların siyasete katılımını destekleyen, kadınlar için kota talep eden KADER bu fotoğrafa katılmadığı için eleştiriliyordu. Konu geçen hafta Radikal’de yer aldı. Bir feminist olarak söz hakkımın doğduğunu düşündüm.
Sözkonusu fotoğrafta meşhur iki İki anti-feminist yani Nazlı Ilıcak ve Nuray Mert seçiliyordu… Eyleme katılan Zaman gazetesi yazarı Leyla İpekçi de, değil feminizme yakın olmayı kadın olarak tanımlanmaya bile karşı olduğunu söyleyerek, “kadınlar” diye genel bir siyasi tanım yok, olamaz demiş ve bu eyleme vicdani duruş sergilemek için katıldığını özellikle belirtmiş. O öyle düşünüyor olabilir. Ama kadınları siyasal anlamda ikinci cins olarak tanımlayan insanlar var ve bunların, bu ezilen cinsin durumunun erkek egemenliğine karşı bir mücadele ile değişeceğini savunanlarına feminist deniyor. Leyla İpekçi başını vicdanı sızladığı için örtmüş olabilir. Vicdanı sızladığı için iki rekat namaz da kılabilir. Din böyle bir şey değil ama olabilir. Neden yaptı diye sormayız. Ama bir feminist kolektifin temsilcisi durumundaki iki kadının, iki feminist kadının bu fotoğrafta yeri nedir diye sormak durumundayız.
Eleştiriyorum
Şu anda, hükümete yakınlığı İslamcı kesimlerin bile eleştirisine, kendi bünyesindeki yazarların sıkıntısına yol açan bir gazetenin çağrısına; KADER’in seçimlerle ilgili sürdürdüğü bir kampanyayı eleştirmek sonucunu doğuracağını bile bile gitmenin anlamı, biraz uzaktan bakınca çok açık. Bu yüzden bu kampanyada yer alan feminist arkadaşlarımızı eleştiriyorum. KADER’in kampanyasını eleştirmek veya onda eksikler bulmak başka bir şey, başörtülü kadınlarla ilgili politika üretmek başka bir şey, bu fotoğrafa girmek başka.
KADER’in kampanyasının, Yeni Şafak’ınkiyle benzerlik gösteren bir yanı var. Bu bir handikap. KADER güçlü kadınlara dayanarak propaganda yapmaya çalışıyor. Nazlı Ilıcak ve Nuray Mert de şöhretli ve güçlü kadınlar. KADER’in kampanyasının daha önemli bir handikapı ise aşırı varlıklı ailelere mensup kadınların “haydi kadınları seçelim” kampanyasının adeta yüzü olması. Ama iki politik kampanya arasındaki benzerlikler biçimsel. Bu Yeni Şafak fotoğrafı maalesef, kadınların kota mücadelesine karşı olan bir cephenin damgasını taşıyor. Bu fotoğraf maalesef, KADER’i CHP egemenliği altında olduğu iddiasıyla karalayan bir gazeteciliğin parçası olmuş. Gerekçesi de var, başörtülü kadınlar nerede? Bu soruyu sormak için neden Ilıcak ve Mert’le el ele tutuşmak gereksin? Üstelik ne kota ne de başörtüsü konusunda kadınlar için tek bir adım atmaya niyeti olduğunu açıkça ifade eden, yaptığı 8 Mart açıklamasında kadınların yerinin evleri olduğunun altını ısrarla çizen muhafazakâr bir patriyark olan Tayyip Erdoğan’ı açıkça destekleyen bir gazetede…
Seçilemiyor, atanıyorlar
KADER’in kampanyasının ayrıca eleştirilecek çok yanı var. KADER’in bıyıklı kadınlarının Türkiye’de de halkın siyasal yönetime katılımının önündeki engellerle ilgili adeta fikirleri yok. Sanki uzayda yaşıyorlar. Sanki TBMM’nin iki partisini kimse tanımıyor. Oysa herkesin malumu bu partilerin ikisi de diktatörlükle yönetiliyor. Değil kadınlar, hiç kimse bu partilerde seçile seçile yükselmiyor. Sadece atanıyor. Kadınlar parti örgütlerinde çalışabilirler ama Meclis’e ancak atanarak girebilirler. KADER’in bıyıklı kadınları görünüyor ama konuşmuyorlar. Mesela Türkiye’de yüzde 10 baraj gibi büyük bir engel ortadan kalkmadan seçimlerin bir anlamı olabilirmiş gibi duruyor, sesleri kısık kalıyor. KADER bu handikaplarıyla birlikte yüzbinlerce kadının onlarca yıl mücadelesini verdikler bir meseleyi gündemleştiriyor ve diyor ki kadınlar erkek egemenliğine bağlı sebeplerle siyasetin dışında tutuldular, buna karşıyız.
Peki Yeni Şafak nasıl bir kampanya yürütüyor? Nuray Mert lafı dolandırmıyor: “Kadınların siyasete katılımının artması yönünde çabaların gündemde olduğu bugünlerde, öncelikle bazı kadınlara yönelik bir hak ihlaline dikkat çekmek istiyoruz”. diyor. KADER’e, başörtülü kadınların desteğini örgütlemeye yönelik bir çaba söz konusu değil yani… Nuray Mert’in dikkati başörtülü kadınlara yönelik hak ihlallerinde. Gayet tutarlı. Peki Amargi dergisinden Pınar Selek ne diyor: “KADER’e teşekkür ederim. Kadın hareketi olarak yürütülen kampanyanın içinde olacağız. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın son söylediklerinden sonra, Ak Partili kadınların bu dayanışmaya ihtiyacı var”. Buradan sormak ihtiyacı duyuyorum: Neden AKP’li kadınların parti yönetimlerine karşı kışkırtılmaya, partilerini altüst etmeye yönelik bir teşvike değil de, boş bir dayanışmaya ihtiyacı olsun? Neden AKP’li kadınlar başörtüsü dahil hiçbir konuda parti başkanlarına karşı çıkmadıkları için eleştirilmesin? Neden AKP’li kadınlar feministlerin kota talebine karşılık sözü, “olmaz öyle şey, kadınlar mal mıdır ki?” olabilen Tayyip Erdoğan gibi birinin cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkmaya özendirilmesin? Neden bağımsız feminist düşünce kendi argümanlarını yinelemek yerine, başka politik düşünce akımlarının güdümüne bırakılsın?
Benim bildiğim, hem kudretli antifeminstlerle birlik olup hem de feminist kampanyaların parçası olmanın imkansız olduğu. Son söz olarak aklıma sevilen bir türkünün şu sözleri geliyor: ‘Bu nasıl baş bağlamak, her gün bir yana düşer, her gün bir yana düşer oy!’
HANDAN KOÇ: Pazartesi Dergisi kolektifi adına