feminizmmuhafazakarlıktartışma

Tesettür risalesi hakkında…

1069838_708764292501313_995789862_nNur tarikatının kurucusu Said Nursi’nin ölümünün 48. yıldönümü nedeniyle Said Nursi Enstitüsü tarafından Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde “Meşrutiyetin 100. Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni” isimli panel düzenlendi. Yoğun ilgi gören panele, konuşmacı olarak Prof. Mehmet Altan, Prof. Atilla Yayla, Prof. Doğu Ergil ve Cengiz Aktar gibi, kamuoyunun “liberal” olarak tanıdığı akademisyenler de katıldı.

Bu vesileyle Türkiye fikir dünyası içinde çok önemli bir yeri olan Said Nursi’nin risaleleri arasından bir tanesini, ele almanın önemine inanarak bu yazıyı kaleme aldım. Bu Tesettür Risalesi’dir. Konu herkesi ama en çok da Said Nursi’nin yaşamına, görüşlerine önem verenleri ilgilendirdiği gibi feministleri de yakından ilgilendirir. Türkiyeli bir feminist olarak benim görüşüm, bu risalenin kadınların tesettürle yaşaması gerektiği üzerine yazılmış en önemli metin olduğudur. Ne yazık ki ne yarı gizlilik içinde ve baskı altında okunduğu yıllarda ne de açık açık cilt cilt satılıp okunabildiği bugün, risalenin içeriği yeteri derecede önemsenmedi. Sadece Müslüman kadınların tesettürü dini bir zorunluluk olarak yaşamaları gerektiği yönündeki sonuçla meşgul olundu. Bilebildiğim kadarıyla metnin gayet açık ve net üslubu ile yüzleşilmedi. Bu büyük bir eksikliktir.

Said Nursi bu risalede tesettür neden gereklidir diye dört hikmet (sebep) açıklar. Bu yazıda sadece birinci hikmete ayrılmış olan bölümü ele alacağım.

Aynen aktarıyorum: “Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. (Fıtri doğuştan, tabii anlamına fitrat ise yaradılış, huy anlamına gelir.) Çünki kadınlar hilkaten (yaradılıştan) zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale (kovulmak) maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adedden altı-yedisi ya ihtiyardır, ya çirkindir ki; ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan (töhmetli olma, suçlu olma) korkar, taarruza maruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hatta dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan ihtiyarlardır. Ve on adedden ancak iki-üç tanesi bulunabilir ki; hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın. Malûmdur ki; insan sevmediği ve istiskal ettiği (varlığından hoşlanmadığı) adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık-saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş (müstehcen konuşma) ve tefessüh (çürüme) etmeyen bir güzel kadın, nazik ve seri-üt teessür (çabuk üzüldüğünden) olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hatta işitiyoruz; açık-saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, ‘Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar’ diye polislere şekva ediyorlar. Demek medeniyetin ref-i tesettürü (tesettüre son vermesi), hilaf-ı fıtrattır (tabii olana karşıdır). Kur’an’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat (şefkat kaynağı) ve kıymetdar birer refika-i ebediye (ebedi eş) olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten (alçaklık) ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.

Hem kadınlarda, ecnebi erkeklere karşı fıtraten korkaklık, tahavvüf (korkuya düşmek) var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktiza ediyor (gerektiriyor). Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak, sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hamisiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belâsını çekmek ihtimali var. Ve kesretle (çokça) vaki olduğundan, cidden şiddetle nâmahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti (doğrusu cibillet huy yaradılış) sakınmak ister. Ve tesettür ile nâmahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaîf hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal’ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma göre: Merkez ve payitaht-ı hükûmette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gâyet âdi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor!..”

Nursi’nin dünyası
Başlangıçta belirttiğim gibi risalenin dili ve iddiaları çok açıktır. Bir din ve siyaset düşünürü olarak Nursi izleyicilerine açık nedenler sunarak kadınlara seslenir. Onlara esas manevi esaretin tesettürsüz yaşamak olduğu tezini ispat etmeye çalışır. Bugün tesettürün bir özgürlük sağladığını iddia edenler bu manada orijinal değildir. Bu fikir Nursi’de vardır.
Metnin sonundan başa doğru gidersek, Nursi’nin dünyasının sınıfsal eşitlik fikrine nasıl kapalı olduğunu görürüz. Düşünün, adi bir kundura boyacısı, rütbeli birinin açık bacaklı karısına sarkıntılık edebilir. Bu olmamalıdır. Adi sıfatının bu rahat kullanımı Nursi’nin sınıflara bakışını, üstlerin üst, astların ast kalacağı bir düzen taraftarı olduğunu ortaya koyar. Yazar tesettür aleyhinde olanlara hayasız diyerek ise, bugüne gelen bir iddiayı dillendirir. Nursi’ye göre tesettürsüz yaşamayı savunanlar Müslüman olmamaktan öte hayasız yani ahlaksızdır.
Kadınların zayıf yaradılışı yüzünden çarşafları kaleleri olmalıdır. Kadınların doğuştan zayıf yaratıklar olduğu fikri o kadar çok yinelenir ki, Said Nursi ve taraftarlarının kadınlara yönelik düşüncelerinde, cinsler arasındaki tabii farkları tasnif edişinin ırkçı bir yaklaşıma yakın olduğu söylenebilir. Çünkü işaret edilen değişmez, kesin ve her kadına mahsus özellik zayıflıktır. Ayrıca kadınlar doğuştan kıskançtır, çirkinliklerinin görülmesini istemezler ve erkeklerin himayesine muhtaç oldukları için onlar tarafından hiyanetle itham edilmekten çok korkarlar, dolayısıyla kendilerini hamilerine sevdirmeye çalışırlar. Kendilerini hamilerine yani kocalarına sevdirmelerinin yolu ise tesettürden geçer.

İştah açmayın!
Kadınların eşitlik arayışlarının yükseldiği ve Batı’dan başlayarak tüm dünyayı etkilediği yılların insanı olan ve her şeyi takip etme iddiasında olan Nursi için doğum kontrolü akla hayale gelmeyen bir şey olmuş olamaz. Çünkü kutsal addedilenler dahil çok eski metinlerde bile, kadınların meşru görülen-görülmeyen cinsel ilişkilerinin sonucu olarak doğum yapmamak üzere bir takım tedbirler aradıkları ve zaman zaman buldukları bilinir. Nursi bu bilgilere kapalıdır. Kadınlara sekiz-dokuz dakikalık bir zevk yüzünden hamile kalabileceklerini, bu yüzden erkeklerin iştahını açmayacak şekilde gezmeleri gerektiğini söyler. Nursi böylece, propagandasına korkutmayı katmaktan çekinmeyen bir siyasetçi yönü olduğunu belli eder.
Son olarak birinci hikmetin başına dönecek olursak, Said Nursi ağır bir şekilde cinsiyetçidir. Kadınların erkeklerin himayesinde yaşamaya mecbur olmaları dışında bir yol ve kapıdan asla bahsetmez. Nursi kadınların tesettüre girmeleri için onları himaye eden erkeklere yaranmaları mecburiyetini bir sebep olarak gösterir. Tesettürü kadınların hep himayesine muhtaç yaşayacakları erkekleri için, onlarla iyi geçinmek için bir tedbir olarak önerirken, gerçekçi ve açık sözlü bir erkek egemenliği taraftarı olduğunu ortaya koyar.
Tesettür bir toplumsal öneridir. Tüm Türkiye sathında bu önerinin sahipleri ve gerekçeleri vardır. Dolayısıyla ben Türkiyeli bir feminist olarak bugün Said Nursi’nin görüşlerini benimseyen ve hoşgören herkesten, bu risalenin en azından birinci hikmet bölümü ile ilgili olarak ne düşündüğünü yazmasını beklediğimi söylemek isterim.

Handan Koç

1961 Van doğumluyum. Siyasal Bilgiler okudum. Kırtasiyecilik yaparak geçiniyorum. Devrimci politikalar hep ilgimi çekti. 1984'ten en beri feminist yaşantım oldu.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu